top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıHakan Meral

Varoluşçuluğa Bir Bakış


Öncelikle, varoluşçuluğun birbirinden ayrı dallara ayrıldığını ve oldukça temel yargılarda dahi birbirinden uzak çıkarımların yapıldığını biliyor, bu nedenle hepsinin içinde en temel nokta olan karar verme süreci ve bu mekanizmanın insan hayatını şekillendirmedeki rolü üzerinden gitmek istiyorum. Bilinen şu ki, varoluşçulukta esas alınan nokta bireyin deneyimleri ve bu deneyimler sonucu yaptığı seçimlerden ibaret olması. İdealizmin öne sürdüğünün aksine varoluş öncesi bir töz, arke, essence (her ne dersen de) olmadığı öne sürülüyor. Bireyin varoluşunu biricik (tikel) olarak değerlendiriyoruz. Bugüne kadar karar verme mekanizmasını etkileyen unsurları çokça tartıştık. Tam bu noktada, bu karar verme sürecini etkileyen unsurlar göz ardı edemiyor ve bireyi bu manada varoluş sonrası katiyen özgür göremiyorum. Birçok sosyolog gibi insanlığın


varoluşundan bu yana güdülenmiş bir yapı, içine doğduğumuz bir sistem olduğunu ısrarla kabul ediyorum. Haklılık payları var, kararları biz veriyoruz ancak bir televizyon gibi düşünmek gerekirse, türkiye'de veya almanya'da izlenen kanallar farklı, dolayısıyla her ne kadar özgür olsak da farklı seçenekler arasında seçim yapmak zorundayız. (Burada mecburum aslında gündelik insana ulaşmaya, evet bu seçimleri geniş bir kapsama yayabilen zihinleri görüyorum, fakat bu kişiler üzerinden devam etmenin pek de sağlıklı olduğunu düşünmüyorum.) Özetle, ben bu noktada bu felsefe akımında bir terim eksikliği olduğunu düşünüyorum. Terimin adının ne olması gerektiği hakkında şu an bir fikrim yok. Şöyle bir cümle kurarsam ne demek istediğim anlaşılır sanırım:

"Varoluşçuluk, insanın varoluşundan bu yana güdülenen bir .... çerçevesinde bireyin kendi değerlerini kendinin oluşturabileceğini; geleceğini yine kendisinin kurabileceğini savunan bir felsefe akımıdır."

Sosyolog Pierre Bourdieu’nun ileri sürdüğü “habitus” teriminde belirttiği gibi tüm uygulama ve davranışlarımız sosyal yapımızdan etkilenir, bireye ait tüm değerler, aslında bulunduğu toplumsal yapıdan hareketle doğar. Dolayısıyla bizlerin vereceği kararlar, içinde bulunduğumuz toplumun desenleri etkisi altında kalacaktır, bu desenlerin oluşumu ise insanlığın başından bu yana meydana gelen tüm olayları kapsamak zorundadır. Böylesi içi dolu bir tanıma sahip olacak terimin işlevi, çeşitli konuları anlamlandırmakta oldukça faydalı olacaktır diye düşünüyorum. Özellikle, karar verme mekanizmasını değerlendirme biçimimiz radikal bir şekilde değişecektir. Bu konuda şöyle bir alıntı yapma gereği duyuyorum:

“Bourdieu'deki haliyle mefhum/nesne olarak habitus bizzat tarihselliğin içinde, üç farklı ilişki grubu bir arada düşünüldüğünde somutlanabilir: birincisi, habitus'un üstüne kurulduğu, geçmişten miras kalan koşullar göz önüne alınmalı; ikinci olarak, eylemin anlık durumu, yani "şimdi" düşünülmeli; üçüncü olarak da habitus'un ürettiği pratiklere, yani yapılayıcı, yapılanmış ve dönüştürücü ilişkilerine bakılmalıdır.”

Bu yazıyı yazmamın amacı, yukarıda sözü edilen kavramın varoluşçuluk felsefesinde de ele alınması gerekliliğini savunmamdan ileri geliyor.

Bu konuda derinlere inildikçe sosyoloji ve felsefe oldukça iç içe girmeli, bireyin kararlarını etkileyen başlıca mekanizma toplum ise, bu toplumu hiyerarşik düzeni ve ideolojik yapılanmaları ile ele almalıyız, bireyi ancak bu çerçeve içinde özgür kurgulayabilir ve ortaya koyduğu mekanizmaları ele alarak sağlıklı değerlendirmeler yapabiliriz. Bir toplumsal ilişkiler yumağından, bu yumağın tarihselliğinden söz etmeden bireyin özgürlüğünü eksiksiz bir şekilde kayda geçirebilmek mümkün görünmüyor. Oysa içine doğduğumuz düzenin çeşitliliği, bireyin çizmekle mükellef olduğu yaşamı belirlemekten asla geri kalmıyor. Bu bağlamda, sosyolojide genel hatlarıyla belirlenmiş ve adlandırılmış bu durum, varoluşçuluk felsefesinde özellikle ihtiyaç duyulduğu konularda bile kendine yer bulamıyor.

Felsefenin bu akımında öne sürülen terimlerden söz ederek, bu terimlerin hiçbirinde böylesi bir anlamın yer almadığını göstermeye çalışacağım. Almanca’da varoluş anlamına gelen ve Heidegger tarafından ortaya konulan “dasein” terimini ele alalım örneğin. Bu terimin Türkçe’ye Aziz Yardımlı tarafından “orada-varlık” şeklinde çevrildiğini hatırlatmakla başlayayım.

Devam edecek....


21 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page